31 Ocak 2012 Salı

gece sancıları

Yine odam cehennem gibi, saçımın teline değin izmarit kokuyor, masada yarım kalmış şarap şişesi ve burnumu çekerek patates kızartıyorum...Patates kızartmayı iyi beceriyorum nitekim!
Üzerimde salaş bir önlük, tepeden toplanmış saçlarım ve "patatesler iyi pişmiş" zira patates önemli benim için, hatta günün en önemli ayrıntısı diyebilirim...Göz
yaşlarım sıçrıyor tavaya ve kızgın yağ suratıma patlıyor..."kahretsin!"hele bir sabah olsun, ama sabah olmuyor....
gece cehennem gibi, parmaklarımın ucuna değin izmarit, dumandan göz gözü görmüyor yine, lakin çıtır oldu patatesler, yok ketçap sevmem.

29 Ocak 2012 Pazar

Kim İster ki

Kim üzmek isterdi bilerek ya da bilmeyerek çocuk düşlerimizi...Bazen hayatımız trafik kazalarına benzer, anlık ve bir ömür çekilesi acılar, pişmanlıklar, yalnızlıklar, üzünçlerle dolar her şey birdenbire oluverir ansızın...Oysa iyi uyanmışışızdır güne, hatta bir türkü tutturup işte; demişizdir bu gün güzel bir gün olacak, hatta yarında! ve bilemezdik sancılarını dostlukların sahipsiz kollarında bir alevin hayatımıza sıçrayıp bütün bir ömrü yakıp kül edeceğini yarınlarımızı kaybedeceğimizi, bu günü kaybedeceğimizi bilemezdik... Arabayla çarptığın öldürdüğün bir adama;"özür dilerim üzgünüm" demek ne denli saçmaysa, arabanın önüne atlayan bir adama çarpmakta vuranı suçlu kılar değilmi?Kim suçlu bu hayatta , sevdalarımız mı? kaderimiz mi? yoksa tutkularımız ve hırslarımız mı? yaşamak mı suçtur, hatalarımız mı? bizi öldüren acılarımız mı? m-jgan

Sevgi yürekte olur

Benim eşim, senin eşin gibi bana; aşkım bebeğim, canım bitanem diyemez, ama insanlığı vardır, vicdanı vardır, adamlığı vardır....Arkamda dağ gibi duruşu vardır...sabah kalkıp kahvaltı filan hazırlamaz bana senin eşin gibi, ama dağınık saçlarımada aldırmaz, beni kuaförden çıkmış halimle değil, pazardan gelişimle sevişi vardır... Hem cilve filanda sevmez öyle senin gibi layakt hareketleride sevmez;"Aşkııııım ben seni özlediiiim" gibi laflarıda sevmez, örgü örüşümü sevişi vardır..."Çocukların boğazını eksik etme hanım" deyişi vardır...Kimsenin lafını konuşmaz benim eşim seninki gibi ne malını konuşur ne de çocuklarını över, hatta kırar geçirir, saysısız olmayın der, adam olun insan olun der...Akşam eve gelirken elinde poşeti vardır... Benim eşimin yüreğinde hiç bitmeyen sevgisi vardır, ağzında değildir mangal gibi yüreğinde taşır sevdasını...Parası olmadığı için bizi yılbaşı eğlencesine gönderip kendi evde ağlayışı vardır...İkide bir "canım hastamısın? demez," sigara içmeyeksin!" deyişi vardır, hastaneyi arşınlayıp bizi rahat ettirişi vardır...kendi çalışıp gece gündüz evde oturuşumuzu sevişi vardır... Sevgi gönüldedir, dilde değil davranışta bellidir, kim ne derse desin asıl sevgi emektedir, yürektedir, içindedir.. m-jgan

19 Ocak 2012 Perşembe

Engisizyon mahkemeleri

Kanımı donduran bir işkence şekli; tarihte en cahilce ve acımasızca işlenmiş idam adı altında korkunç infazları görmek mümkün...Katolik kliselerde dinsizlere yapılan engisizyon mahkemeleri..
Mahkum başından asılarak, göğüs ucundan başlamak suretiyle derisi yüzülür!Yine mahkum dinsizlik suçu altında halkın önünde canlı canlı kolları kesilir...Başka bir şekli, metal bir boğanın içine konularak mahkumu içindeyken boğayı ateşe verilir...
Tarihte insanların kurban edildiği de görülmüştür, nitekim en korkunçları kuşkusuz engisizyon mahkemeleri...İşkence yapıldığı zaman mahkumun hiç bir zaman başına ne geleceğini bilememesi ve bazen bir su damlasının saatlerce başına düşmesinin korkunç acıları...Zindanda gözleri kapalı beklediği bir anda başından aşşağı dökülen kızgın yağlar ve buna benzer mahkumun başı kesilerek tepsi içinde sunulması...
Daha fazla anlatıp üzmeyeceğim sizleri zira insanın insana yaptığı işkenceyi bazen bir hayvan bile yapmıyor en azıdan öldürüp miğdesine indiriyor...Vizonların nasıl katledildiğini biliyormusunuz? ben seyretmiştim ve nutkum durdu; canlıyken derisini yüzerek elde ediyorlar çünkü canlı olduğunda işe yarıyormuş, bu nasıl bir zihniyettir zavallı hayvanlar acıdan şok olmuş durumda atıyorlardı çöp gibi bir yere...
Onlarında bir canı var diyeceğim ama insanlara yapılan katliamı düşününce ne desem bilmiyorum, umarım tıpkı insan katliamlarının kalktığı gibi hayvanlarında bir can taşıdığını anlarız zamanla...Ölsemde kürk giymem....

2 Ocak 2012 Pazartesi

Evlilik

Evlilik her insanın hiç değilse bir kez yaşamak istediği bir kurum mu desem? yoksa muebbet hapislik mi? Evlilik mutlak güzel, en azından bir erkeği bir kadına sonsuza dek bağlayan bir anlaşma durumu...Bu durum hoşuma gitmiyor değil...Yoksa ele avuca gelmeyen erkek doğasını elinde tutmaya kimin gücü yeterdi?
Evlenir evlenmez, toplum gözünde evli barklı olma durumu, benim hiç hoşuma gitmeyen yanıydı evliliğin...Erkek arkadaşlarımdan uzak kalmak zorunda kalmak bana fena koymuştu o yıllarda...Kankam bile ;(Yavuz) kendisi de evlendiği için bana mesafe koymuştu, çok üzücüydü oysa her sırrımı bilir her yere beraber giderdik; sinama tiyatro ve konserlar..Herkez bizi sevgili sansın! o benim en yakın en iyi dostumdu...
Bekar bir insanla evli insanın konumunun bu denli farklı olması, arkadaş bile olmaya engelken, o evliliğe çok saydım zamanında...yalnız seyehatler yasakları, giyim sansürleri ve kısıtlanan özgürlüğüm;benden çok şey çaldığı içinde çoook kızdım çooook...
Belki sadece çocuk doğurmak ve yemek yapmak için dünyaya gelen bir insan için bulunmaz nimettir zira benim gibi çok yönlü ve her daim hayatı keşif halinde yaratıcı bir kişilik için zorlayıcı bir kurum...
Kuzu sürüden ayrılınca kurtlar kapar misali bende ayak uydurmak zorunda kalsamda, biraz daha özgür ve kişinin kendi haklarına özgürlük tanıyan bir kurum olsaydı bende evliliği sevebilirdim...Ben sıradışı bir insanım, bana uygun değildi ama yinede evliliğe saygım var, güvensiz bir toplumda başka bir şey elden gelmez muhtemelen, avrupayı da örnek göstermiyeceğim, laçka bir toplumda istemezdim...Sonunu siz yazın benden bu kadar... m-jgan

Otuz yaş

30 yaşıma geldiğimde her şeyin bitmiş olacağını düşünürdüm, hiç bir şey yapmak istemeceğim gibi ; "30 yaşımda şunu ne yapayım , ya da bunu?" gibi cümleler kurduğumu düşününce bu gün mezara girmem gerekirdi, diye düşünüyorum...
Bu samimi bir itiraf tam 42 yaşındayım; "hiç göstermiyor olsamda, hatta üniversiteye gittiğimde hocaların beni ciddiye almadıkları gibi öğrenci sanmaları" bu gerçeği değiştirmiyor...Hayata yeni başladığım düşüncesi , bazende hiç yaşamamışım gibi bir duygu oluşuyor içimde...
Bir kadın gençlik dönemde kendini çocuklarına adapte ettiğinden ,sanırım hayatın tadını 40'ndan sonra çıkarmaya başlıyor...Zamanı ve zamanı getirdiği yaşanmışlıkları ve yaşanması gerekenleri bir bir hesaplayıp, yavaş yavaş içine sindire sindire tadına varıyor ve biliyor,
bu gün bir daha geri gelmeyecek...Ölüme yaklaştıkça zaman daha bir değere biniyor ve yakaladığı hiç bir ânı kaçırmadan özüne hapsederek sıkı sıkıya kavrıyor mutlu olduğu her şeyi...Ve onu mutlu eden her şeye asılıyor hayat gibi, su gibi ve ekmek gibi...
Sanırım 80 yaşında buruş buruş bir nine olduğumda, bende tv ye çıkan yaşlı ninener gibi;" aşk evliliği yapmak istiyorum" diyeceğimden korkuyorum..demek insanın sadece bedeni yaşlanıyor ve ruhu her daim genç kalıyor... m-jgan

1 Ocak 2012 Pazar

kırgın

gidelim gönül
burda senden benden bir iz kalmamış
meğer o şair sevgili bile
tek bir şiirini bile sana yazmamış
m-jgan