26 Temmuz 2011 Salı

kafkanın mektubu


Geçenlerde bir arkadaşımın tavsiyesiyle K adlı bir dergi aldım ...Derginin içeriği yazarlar ve kitaplar hakkında eleştiriydi güzel bir içerik..Yazılardan biri kafkanın milenaya yazdığı bir mektuptu...kısaca milena kafkanın yazılarını çekçeye çevirirken mektuplaşmaları kısa sürede tutkulu bir sevgiye dönüşür...O güne kadar kafkayı okumadığım için çok şey kaybettiğimi düşünüp durdum günlerce aklımdan çıkmayan sözcükler beni derinden etkileyen milenaya gelen çiçeklerle olan kavgası ...Burda belirtmek istiyorum çiçeklerle olan kavgası inanılmazdı..yazarların tanrısı derken bunu içten gelerek söylüyorum..Yıllarca sinandan duyardım kafkaya olan hayranlığını ama beni bu kadar derinden etkileyeceği aklıma gelmezdi...Hayatın rengini ve anlamını görmek için insanın mutlaka sanatla ilgilenmesi gerekir diye düşünüyorum...Buraya kafkanın bir kaç satırını yazmak istiyorum...

Demek çiçek gönderdiler sana(üzüldüm;üzüntümden ne çiçeği olduğunu sökemedim yazından)Odanda duruyor, öylemi?Dediğim gibi odandaki dolap olsaydım,güpegündüz birdenbire çıkıverirdim odandan...O çiçekler soluncaya değin dışarda dururdum hiç değilse...Hem neden bu denli sevindirdi o çiçekler seni?en sevdiklerin olduklarından ötürümü.Yeryüzünde o cinsten bir sürü var, onlarda sevindiriyormu seni...Ama bu çiçekler gerçek milena dipdiri duruyor çiçeklikte onlara dil uzatmakta olmuyor...Öyle ya :en sevdiklerin"miş bunlar!Görürsünüz, milena çıksın hele odadan ,sokağa atacağım topunuzu.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Kedim Ateş

Zeynebin elinde yavru bir kedi vardı ve eve almak için kararlı görünüyordu. Önce karşı çıktım doğal olarak hayır! dedim zira kedinin cazibesine kapılıp gitmiştim;
-ver bakim şunu ne tatlı şeymiş bu. diyerek aldım kucağıma. Kücücük gözlerini bana dikmiş patisiyle yüzüme dokunuyordu...Çok tatlıydı.Eve getirdik ve adını ateş koyduk hemen ertesi gün alışverişe çıktık .Gerekli olan her şeyi aldık ithal mama , ithal toprak , oyuncak...Komşular gülüyordu halime bir kediye bu kadar para harcanırmı diye ...Zeynep ve muratın neşesi haline gelmişti kısa zamanda. Koridoru bir uçtan diğer uca maraton koşusuna çevirmişti...Bazen ben zeynebin odasına kapatıyordum camdan atlayıp balkondan salına salına çıkıp şaşırtıyordu beni..
Bir gün hastalandığını , muratın ise sabaha kadar başını baklediğini biliyorum ve ben uyandığımda panik olmuş bebek şurupları ağrı kesiciler vitamin şurupları içirmiştim...Sürekli burnu akıyordu ben ise teramisin sürüyordum burnu yara olmasın diye, elini ağzını yıkıyordum sürekli...
Nitekim bir süre sonra evde düzenin değiştiğini anlamaya başladım. evde vernel kokusunun yerini kedi kokusu almıştı.. Evimde yere düşen her hangi bir şeyi alıp yiyebilecekken artık kıl bile çıkabiliyordu...Sevgiyle ,temizlik alışkanlıklarımın arasında bir kargaşa yaşamaya başladım... Sürekli evde hijyen sağlamaya çalışmaktan helak olmuştum...Her geçen gün evin bir bireyi haline gelmesi ise ürkütmüştü beni. Bir kediye en az kendi çocuklarım kadar bağlanacağım aklıma gelmezdi. Bunu, evinde hayvan beslemiş olanlar çok iyi bilir, evden biridir o ...Acısı da mutluluğu senindir artık...
Verhasıl bir gün kararımı verdim, kesindi kararım. Yavruyken bir aile edinebilrdi muhtemelen. Nitekim büyüdükten sonra kimse almaya yanaşmaz ve yazık olurdu kediciğe..Ne kadar sevgisi ağır bassada ben ona kendimce kötülük yapmayacaktım .Ya ömür boyu bizimle kalacak, yada şimdi aile edinmesine yardımcı olacaktım..Aklıma Pet.shop lar geldi gidip konuştum.Kabul ettiler yavru olması dezavantajdı ...Sıra zeynebi ikna etmeye gelince ki işin zor kısmıydı, kedisini bırakana kadar ağladı..Ertesi gün ziyaretine gittik camları tırmalıyordu zira çok sağlıklı görünmesine sevinmiştim..İzin isteyip çıkardık kafesinden. Zeynebi görünce oyunlar oynamaya başladı ve kuruldu kucağına.. Sürgün bitti annem geldi beni almaya, der gibi bir eda takındı ...Tabi veda vakti gelince zeynep yeniden ağlamaya başladı ben kendimi zor tutuyordum kan çanağı gözlerimi saklıyordum zeynepten ...Ateş arkamızdan baktı biz kaybolana kadar..Biz ise onu hiç unutmadık...
Artık eve kesinlikle eve hayvan almamaya karar verdim... Alışıyor ve bağlanıyor insan bir sevgiyi daha kaldıracak gücüm yok anladım...Şimdi bir güvercin yuva yaptı camın önündeki çıkıntıya..kuluçkaya yatmış ve biz zeyneple gitmemesi için dua ediyoruz ve rahatsız olmasın diye camı bile açmıyoruz..Kedimiz aklımıza geliyor birbirimize itiraf etmesekte ...Ben, Pet.shopların önünden artık başım öne eğik geçiyorum Murat ve Zeynep anne neden bakmıyorsun deyince lafı değiştiriyorum çünkü bakamıyorum...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kardeş Kavgası

Kardeşler birbirlerini hem yer hemde vazgeçemez...Zira bizimkilerin kavgaları öyle böyle değildi, sıradan hiç değildi...Kaç kez babası murata fırça çekerken, zeynebin çiftetelli oynamasına şahit oldum...
Sabah kahvaltı da başlardı çoğu zaman...
Murat
-Zeynep! dün seni gördüm alpler den aşşağıya doğru kayıyordun?Zeynep murata döner hışımla
-Sen kendine bak okuldaki notlarına ..
Murat;
Dondurma reklamına çıkmışsın...dondurma varmı..(panda reklamından bahsediyor.)
zeynep önündeki patates kızartmasını fırlatıyor Murata
Bu kez ben bağırıyorum;ya çocuklar yapmayın etmeyin beni takan yok...Murat altta kalırmı peynir tabağı iniyor zeynebin kafasına...Bu kez zeynep çiğlık çığlığa koşuyor muratın arkasından terlik atıyor ,murat gülerek kapısını kapatıyor ,zeynebin yumrukları apartmanda inliyor resmen ben arkalarından, bakıyorum olacak gibi değil babalarını arıyorum telefonla;
_Ya osman ben bunları ayıramıyorum ev kıyamet günü gibi...Bu arada zeynebin operayı andıran sesi geliyor...Sanırım osman o sırada ciddi bir iş görüşmesinde musade istiyor ;
Abi bir dakika diyor, bana dönüp; Ver şunu telefona;veriyorum,
-Ulan gelirsem yanınıza kafanızı patlatırım ...On dakikalık bir sırayla konuşmadan sonra sakinleşiyor ortalık ve ben bütün gün eve verdikleri zarar için temizlik yapıyorum...
Başka bir gün pikniğe gidiyoruz
zeynep
-piknik çok güzelmiş
Murat
-Tabi beğenirsin doğal ortamına geldin...Pis pis gülüyor bu arada..tanrım kavga başladı Zeynep piknik miknik dinlemeden basıyor kalayı Murata eşimle ben zor ayırıyoruz...Zeynebin ,Muratın arkasından yaptıklarını tabi bilmiyor abisi ama yazamam neme lazım duyar muyar...
Artık büyüdüler ikiside odasından çıkmaz oldu ve ben o kavgaları bile özledim diyebilirim...Şimdilerde kuzu sarması değiller zira büyük kavgalar yerini sükunete bıraktı..Çocuk kalsalardı diyorum bazen,büyüdükçe endişelerim artıyor...

17 Temmuz 2011 Pazar

yemek kursundan bir anı

Oldum olası çeşitli kurslara giderek vakit geçirmeye çalışmışımdır...Resim kursu ,türk halk müziği korosu,yemek kursu...Çok ilgi alanım değildi hiç biri ,benim amacım toplum içine girmek sosyal olmak,öyle evde vakit geçirmeye çalışan sıradan bir kadın olamadım... Zira olmak isterdim ...
En ilginç olanı kuşkusuz yemek kursuydu muhtemelen yemek yapmayı sevmeyen biri için..Hocamız sert hatta bütün gün bizim canımıza okuyan evlenmek için yaratılmamış ilginç bir bayandı...kuşkusuz mutfak konusunda bize çok şey kazandırdı...Benim hızlı eli çabuk olmamdan çok memnun olduğundan başkan bile seçmişti ...
Bir gün ,iki renkli çorba yapmayı öğretti bize ve ben akşam tüm hünerimi eşime göstermeyi planladım...Malzemeleri aldım iki tencere çıkardım ve her ikisinede ayrı renklerde çorba yapıp rondodan geçirdim...Akşamın yaklaştığı vakitlerde ise diğer yemekleri pişirdim..Her zaman olduğu gibi eşim eve geldiğinde hazırdı yemekler hemen salona aldım sofrayı görmemesi için...Tabakları hazırladım ve tencerelerin başına geçtim..İki kepçe kullanmam gerekiyordu...Her kepçeye ayrı renkteki çorbayı koyup tabağa aynı anda boşalttım başarmıştım yarısı turuncu yarısı yeşildi çorbanın,en son üzerini süsleyip çağırdım eşimi...
Şöyle bir kuruldu sofraya ekmeğini böldü kaşığı eline alıp çorbayı dönyanın dönüşünü anlamaya çalışır gibi karıştırmasın mı *****Öyle bir bağırdım ki korktu kaşık elinde bana bakıyordu şaşkın şaşkın;
-ne yaptın niye karıştırdın çorbayı...dedim...bana verdiği cevap;
-ne yapayım karışmamış...Demesin mi..
- ben iki saat uğraştım onu yapmak için dedim... hala bana bakıyordu... O gündür bu gündür iki renkli çorba yapmadım ...aklıma geldikçe gülüyorum boşa harcadığım zamana...

16 Temmuz 2011 Cumartesi

koma

Annem gözlerini belli bir noktaya dikmiş bakıyordu...Saçlarında ki can yitip gitmiş, elleri taşıyamaz olmuş, bırakmıştı zamanın ötesine...Bağırıp çağrışmalar ,onca gürültü etkilemiyor gibiydi kalbini...
Anne anne ne oldu sana?
dedim...Duymadı...Çocuklarının olduğunu unutmuştu,bizi unutmuştu,hatta kendine bıçak çeken adamıda...
Yatırdılar ve günlerce uyudu,tek kelime etmedi...Bu halini istemiyorduk üçümüzde, gülsün konuşsun bizi azarlasın istiyorduk...Gülmeyi konuşmayı ve yemek yemeyi unutmuştu...Boş bir pencereden nereye baktığını bilmeden bir çocuk gibi aciz...Düşünüyordu...
Anneannem yas tutuyordu,
Elleri kırılsın altı üstü çocuklar kavga etmiş, ne vardı bıçak çekecek, kalk sabiha karakola gidiyoruz..Gittiler... ama gittikleri gibi geri geldiler..Köyün muhtarı dayım olaya mudahale edip annemi ve anneannemi yollamalarını söylemiş...Dayım sevmezdi annemi, bıçak çeken adamı sevdiği kadar...
Annem artık uyumuyordu ama gülmüyordu da hatta hiç konuşmuyurdu, belli bir noktada takılı kalıyordu gözleri... ,Delilerin söylediği sözlere benzer birkaç laftan başka kelime konuşmuyordu...
Bir sabah beni çok sevindiren bir şey oldu ,güneşin doğuşu gibiydi teyzemin köye gelişi...Oysa bilemezdim annemi bizden ayıracağını,annemin boynuna sarılıp ağladıktan sonra;
-Hadi ana hazırla ablamı ben götürüp bakacağım ona ...
Bir ara bizide götüreceğini düşünüp sevinmedim değil..Ama öyle olmadı,sinanla ne kadar yerde debelensek ağlasakta,giden arabanın arkasında bakakaldık,annem bize el bile sallamadı çünkü hala bizi hatırlamıyordu...
Ben arabanın peşinden bir süre koştuktan sonra, belli bir noktada pes ettim,çiçek toplayarak karıncaları kolumda gezdirerek döndüm eve ...Sinan dönmedi... Tanırdım sinanı... Dönmek için benden daha fazla yol gideceğini ve yenilgiyi kabul etmiyeceğini...Herkez sinanı arıyordu bir telaş almış yürümüş ben ise bulunması için dua ediyordum,sinanı kaybetmek annemden daha çok acı veriyordu,oldum olası sinana karşı aşırı bir düşkünlüğüm vardı...
Akşam olmak üzereydi bir ara evin önünde bir araba belirdi içim heyecanla dolmuştu ,annem gelmişti hızla koştum ama sinandı gelen ...Adam gölbaşı yolunda tanıyıp getirmiş. Görmesem Ankaraya doğru gidiyordu dedi...
Günler haftalar ,hatta aylar sonra geldi annem...O yıllarda telefon olmadığı için hep süprizler çalardı kapımızı...Annem de süpriz olmuştu...Sokakta dilekle oynarken bir dilek dilemiştim hatta paylaşmıştım arkadaşımla...;En büyük dileğim annemin gelmesi ,eğer gelirse allahım hiç üzmiyeceğim ,hatta bakkala git desin hemen gideceğim...demiştim...Oyun bitip te eve döndüğümde annemi divanda otururken bulunca koşa koşa dileğin evine koşmuş hızlı hızlı kapısını çalıp;Biliyormusun annem geldi deyip hızla koşmuştum eve...Çocuklar her yere koşarak gider...
,;
Annem artık hatırlıyordu bizi,Teyzemin yanında altı ay süren bir tedaviden sonra hayata gözlerini yeni açmış gibiydi..Günlerce teyzem ona geçmişini ve kim olduğunu anlatıp durmuş...Eski haline dönmesi yıllar aldı...Anneme bıçak çeken adamın cezası ise sanırım Allaha kaldı....

14 Temmuz 2011 Perşembe

şehitler ölmez

Öncelikle şehitlerimize saygı duruşuyla başlamak istiyorum söze...Bu satırları ellerim titreyerek gözlerim kan çanağına dönmüş ve içimde tarif edilemez bir acıyla yazıyorum...
Kimin eline ne geçiyor bu mantığı anlatın bana ,anlatın ki ben ikna olayım...yavrularımızı madem şehit verecektik bu vatana ne diye bu topraklar üzerinde hayallerimiz ve umutlarımızla yaşadık...Aynı vatan içinde birbirimizi katletmeye kimin gücü yetiyor ki bunca kan gözyaşı niye...Evlatlarımız için bin vatan kurban edecek kadar yüreğimiz varken ,dağdakini indirmeye gücümüz yetmiyor...kızmak ağlamaktan Eşkiyayı suçlamaktan başka yapacak bir şeyimiz yok mu...Bölücü bir milletin topraklarında can güzenliğimiz bile yokken bu çaba bu telaş niye...Binlerce parçalarına bölünmüş bir vatan da kim olduğum kaygısı yaşıyorum ...Kime uzatsam elimi başka bir örgüt başka bir kültür...Çocuğuma anlatamıyorum kim olması gerektiği inancını çünkü ben bilmiyorum her şeyden önce...


Durdurun bu katliamı ..Durdurun ki ...Bir baba evladını kendi elleriyle okula götürsün..durdurun ki kızının kep töreninde mutluluktan ağlasın...bir ana kara toprak yerine evladını bağrına.bassın..Bir çocuk bir resimle değil babasıyla büyüsün...mezarlarda kanlı gözyaşı yerine düğünler bayramlar olsun...Bu vatan bizim ,hepsi de bizim evlatlarımız...

Dayım

Dayım...Hacettepe mezunu...Her zaman elinde kitapları başı öne eğik ,hayatı dalgalı denizlere benzer...Herkezin en sevdiği...Anneannemin kıymetlisi... ..
...komik adamdır dayım...Annemi yıllarca güldüren bir anıyı anlatmak isterim tam bu noktada...
Yine kardeşlerin köyde toplandığı bir yaz günü bahçelere gitmişler..Doyasıya zerdali yemiş bol bol gülüşmüşler tabi o arada annemin dikkatini hiç olmamış bir zerdali çekmiş ve sormuş dayıma;Naci?bu zerdali neden olmamış gömgök duruyo...Dayım dururmu yüzünde alaycı bir ifadeyle;Ha o mu ?...o yılın zerdalisi seçildi!!Tabi annem basar kahkahayı ve bize binlerce kere anlatır ve bizim artık gülmediğimize aldırmada hah hah yılın zerdalisi dedi Naci diye cümleyi bitirir...
Köyde kalırdı yazın... Kahveden çıkmazdı..
. Birgün eline sopayı almış,kediye doğru bakıyo...Kedide ona ,birden gel seni bir seveyim demez mi...Ama biz Neşeyle Dayımı ayakta uyuturduk...Sigarasız kaldığımız günler dayımın paket paket sigaralarına göz dikerdik...İçeri girdiğinde ;Neşe şu sigaraları koy büfeye... Bak saydım der ama büfeye gidene kadar biz tandırın arkasına atmış olurduk... İçeri girip saymaya başlardı...Bir iki üç...Biz ağzımızı tıkardık gülmemek için..Yine bir gün bize çay vermediler ...bizde neşeyle gidip çaydanlığa tükürdük onlar afiyetle içerken çayı, biz gülmemek için aklımıza en kötü anılarımızı getirdik..Ama ohhh çayda ne güzel olmuş deyince gülmemizi tutamadık..Anladılar tabi..
.
Dayım iyi insandı...Hayatı dalgalı denizlere benzer..Herkezin en sevdiği...Anneannemin kıymetlisi...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

köyüm

Çocukluğumun büyük bir bölümünü kapsayan bu ev, ne çok hatıra taşır ve ne büyük bir anlamı vardır...ilk sevgiliyi özlemek ve delice severken ayrılmak gibidir...
Dedem yıllar önce öldü. Anneannem bu köyde yalnız yaşardı...Her bayram toplanırdık tüm akrabalar.Teyze kızları dayımın oğulları hepimize yetecek arkadaş,teyze dayı.Hayatımın en mutlu günleriydi, tezek kokusunu yıllarca köy kokusu sanıp içimize çektik.Anneannem ilginç kadındı,bütün gün çalışır eve gelince yığılır kalırdı...Ev bize kalırdı köy akşamlarında ,çekirge sesleri eşlik ederdi geceye, düşlere dalar giderdik yıldızlara bakarak..Sinan yıllarca köyün çeşmesini kocaman sanıp yanılmış, geçen gittim küçücükmüş diyor...Anneannem,eline bal sürüp beklerdi sinekler konup ölsün diye...Bütün gün sinek yakalardık kutu kutu, bazen yakardık... Bütün çocuklar gibi bencil ve caniydik...Ne zaman köye gidecek olsam bahçelere geldikmi; içim cız eder... Bir heyecan kaplardı içimi...O sedir, kilim kaplı yerler,yer minderleri büyülü bir masaldı benim için...hiç bir yeri, köyüm kadar sevemedim..

11 Temmuz 2011 Pazartesi

dayıma mektup

Seni ne zaman görsem hayran olurdum,öyle heybetli yürüyüşün,sert mizacın ,hafif göbekli zengin duruşun...Tamam bu kez benimle kesin konuşur, der ve beklerdim.Nitekim yüzüme bile bakmazdın..Babam çok küçükken öldü..beni çeken o baba duruşundu..sevmezdin bizi bilirdim çünkü hiç ilgilenmezdin...başka bir açıklaması yok kayıtsız kalmanın.. Sevginin karşıt anlamı olduğunu, bilmezdim o yaşlarda...İlgisizliğin...Sadece bayramlarda elini öpebilir ve yüklü bir bahşişi kapardık..Benim düğünümde ağladığını söylediler dayı neden ağladın kendi sorumsuzluğuna mı..bu kadar küçükmüydü senin yüreğin.yer kalmadı bize...
Artık beni hiç görmesende incilmem ben evlendim ve artık öksüz değilim...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Ergenle yaşamak

İlk anne olduğum gün hayatta her şey anlamını yitirmiş o küçücük parmaklara odaklanmıştı tüm benliğim..daha önce söyleseler inanmazdım sabahlara kadar ayağımda sallayacağım bu küçük yavruyu..Biraz büyümeye başlayınca daha bir tatlanmış kucağımdan inmez olmuştu.bir melekti tanrının bir armağanıydı.büyüyüpte ergen olana kadar durum böyleydi.ilerleyen günlerde günlerde hiç te melek olmadığını anlamıştım..
Bir ergenle yaşamak bu kadar zor olmamalı tanrım kabus bu..hayatta yaşadığı tüm sorunları bana mal ediyordu..Her şey benim şuçumdu o na göre..trafikte en ağır en tahrik edecek kelimeleri kullanıyordu ..Hatta bu sebepten bir kez kaza yapmıştım..Ne alırsam alayım yinede bir şey almıyorsun diyerek beni üzüyordu..ona göre benim bir hayatım zevklerim olamazdı..yaptığım her şeyi eleştirip üzüyordu beni..ne zaman çarşıya gitsek kavga çıkarıyordu..kendine hiç yakışmayan şeyleri almaya çalışıyor beni yaralamak ve üzmek için elinden geleni yapıyordu..Hiç unutmam bir gün kendimi camdan atmak istemiş hatta çıkmıştım cama; o da çıktı ..ikimizde ölebilirdik..
Bu günler geçecek mi bilmiyorum.Son derece anlayışlı ve yumuşak bir anne olmama rağmen işin içinde çıkamıyorum.dünyanın en zor mesleği çocuk büyütmekmiş. Yaşayınca annemin ve bana emek verenlerin değerini anlasamda...Zor dostum zor..
yine bir gün çarşıda telefoncuya girdik ve her zaman olduğu gibi sudan bir sebeple tersledi beni..O arada kızımın yaşlarında tıpkı ona benzeyen bir kız vardı; yanında da annesi ve babası sustalı maymun gibi dikiliyorlar ve bana bakıp..Hepsi aynı bunların demesinmi..rahatlamıştım nitekim..sadace benimki değildi..bende onlara acıyarak baktım ve;geçecek bu günler ..dedim..karşılıklı gülüştük ağlanacak halimize..

3 Temmuz 2011 Pazar

En büyük kahramanım


Çocukluğumun büyük bir bölümü köyde annaannemin yanında geçti.Köy unutulmaz anılarla dolu ve büyülüdür bizim için..Nerde bir köy kokusu duysam ,burnumun direği sızlar.kötü tarafı bir çocuğu köylü yapmaya yeter..Bizede öyle olmuştu,şivemizi ve alışkanlıklarımızı tepe takla etmişti.Nitekim annem şehirden bir ev tutup bizi şehrin en lüks okuluna yazdırana kadar durumun farkında değildik.Köy şivesiyle şeerli çocuklar,tertemiz ciltlerinde güneş yanıkları olmayan kibar ailelerin çocukları.Bizi dışladılar muhtemelen..bildiklerimi unutmuş tutuk ve sessiz kalmıştım aralarında..tenefüslere yalnız başıma çıkıyor ,kendi halimle gidip geliyordum öylesine..birgün değişik bir şey oldu..Tenefüs saatinde sınıfta kalmış dışarı çıkmamıştım.Bir ara , bir kaç oğlanın aralarında geçen şakalaşmaya dalıp gitmişim ..İçlerinden biri çok güzel gülüyordu ,ben ise elimi yüzüme dayamış gülümseyerek ona bakıyordum.Bir boşluk oldu ve gözgöze geldik ikimizde utanmış ,en çokta o oğlan, adını bile unuttum.. sessiz kalmıştı o günden sonra..diğer günlerde nereye gitsem karşılaşıyorduk.Yine bir gün beni beklerken buldum okulun bahçesinde oturduğumuz yeri biliyordu ve benim hakkımda çok şey..O günden sonra beni hiç yalnız bırakmadı tenefüslere beraber çıkyor beslenmesini benimle paylaşıyordu..Ben sınıftan geç çıkardım her zaman o ise oyalanır beni beklerdi.Beni dışlayan çocuklarla kavga ediyor beni aralarına almadıkları zaman oda çıkıyordu guruptan..Tabi ben okuldan sessizce ayrıldım..Annem başka bir okula yazdırmıştı..yeni okuluma daha çok uyum sağlamıştım daha çok sevmiştim bir sürü arkadaşım olmuştu..yıllar geçti aradan bir veda etmediğim için hala üzülürüm..O benim kahramanımdı..

bu gün pazar ve ben seni çok özledim

Yalnızlığı insan, en çok pazar günleri derinden hissediyor..Bazen memurlara imreniyorum..cumartesi pazar evde kalıp ailesiyle ilginenebiliyor..Paraları ne hiç yoktur nede çok..zira öyle büyük kayıplar yaşamazlar ömürlerinde,nitekim hayatı sitressiz tarafından huzurla yaşayabilir bu da her şeye değer..İş adamları hayatlarını her zaman uzakta ve sitresle yaşar..bazen çocuklarını bile doğru düzgün görmezler..Eşleri ise benim gibi pazar günü bile yapayalnız ne yapacağını bilemeden geçirir..Örneğin bir memur 15 gün kafası rahat bir şekilde tatil yapabilir ailesiyle..iş adamının tatilide fiyaskodur..yanında sürekli telefonda bağırıp çağıran bir adamla tatil ne kadar zevkli olabilir..arada acısını senden çıkarır..Ne zaman fikir zenginliği maddi zenginliklerin önüne geçerse işte mutluluk ve gerçek zenginlik budur...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

en iyi dostum

Araba kullanmaya ilk başladığım sıralarda her zaman yanıma sevimi alırdım..(engelli arkadaşım)çünkü sevim ölümden korkmazdı..hatta bir gün işlek bir caddede bastonlarıyla salına salına geçmiş tirafik felç olmuştu..benim aklım çıkmış o ise pis pis gülüyordu.. bir gün binanın terasından demirlere çıkıp;ayşe atlıyorum elveda diye bağırmıştı.. yine aklım çıkmış deli gibi bağırmıştım in ordan aşşa diye..çok muzur çok tatlı bir o kadar hüzünlü çok özel bir arkadaşımdı..Yine bir gün çarşıya gitmiş eve dönüyoruz ,çok pis bir yere park etmişim zira arabanın gazına basıyorum gitmiyor araba.Koca bir otobüs arkasında nerdeyse konvoy olmuş arabalar herkez beni bekliyor...bir ara otobüs şöförüyle gözgöze geldik..elini yüzüne dayamış bana bakıyordu;istersen el firenini indir demesin mi..yüzünde alaylı bir ifade vardı..Bütün otobüs bana gülüyordu...Sevim ise arabanın altına doğru kaymış konuşamıyordu gülmekten..tabi bende çok güldüm sora... Her anımız böyle güzel değildi.zira.Acıklı olanlarıda vardı..bir engellinin yaşadığı sorunları anlamak için onlarla gezin..Yine bir gün taksiyle kısa bir mesafeye gitmek zorunda kalmıştık..sevim için uzundu o mesafe..Taksici söylenmişti..ben tam bayramlık ağzımı açacakken..sevim dur dedi ben alıştım.Geçen çarşıda adamın teki bana hem çarptı hemde şu halinle ne geziyorsun burda dedi..şok olmuştum..o adamı bulup sakatlayana kadar dövmek istedim..oysa sevimin ayakları engelliydi..beyni değil..o da isterdi her kadın gibi platform ayakkabılarla tıkır tıkır çarşı gezmeyi.Ah yavrum pek te güzelmiş derken insanların acıyan bakışlarının rahatsızlığını sağlıklı bir insan anlayamaz muhtemelen zira hayatını da zorlaştırmamalı..düşünceleri duyguları bizler gibi tıkır tıkır işlediğini bilip hiç değilse engelini yüzüne vurmamalı..öncelik hakkı onlara tanınmalı..onlara ayak el olmalı..sevimlerin mahallesinden taşınalı 2 yıl oldu hala görüşüyorum..geçen gördüm..bana ;ben seninle özgürlüğü yaşadım dedi...arabayla gezdiğimiz günlerden bahsediyordu..duygulandım..hemde çok.. Arkadaşlık edip gezdiğimiz sıradan günler, onun için bir özgürlükmüş meğer..bu arada evim 12 katta sevimi bu eve çağırmam..ilk düşüncesi balkondan aşşa bakıp ..ooo iyi iyi ben atlıyorum deyip aklımı almak olur....
,

1 Temmuz 2011 Cuma

özgüven


Bir çok insanın kendine olan güvensizliği apaçık ortada..Yetersizlikten kaynaklanan ya boyun eğme,yada şüpheci ve temkinli davranışlar...kendimizi yeterli hissetmemize izin vermiyor toplum..Olayları olduğu gibi kabullenmeye kumanda ediliyoruz..yada tam tersi,agrasif öfkeli güvensiz..Bende bu ikilemin arasına sıkışıp kalanlardanım..Oysa sınırları belirlediğimizde,kendimize verdiğimiz bu yetki ne kadar güçlü hissetririyorsa,korkup kaçtığımızda güçsüz hissediyoruz..Sanırım en doğrusu korkularımızın üzerine gitmek..ne istediğimizin ve ne düşündüğümüzün farkına varmak..Öfkemize sahip çıkmak..kendimizi güvende hissetmediğimizde boyun eğiyor,güvende olduğumuzda temkinli etrafına güvensiz şüpheçi...Ya zavallı yada isyankar...belkide çocukluğumuzdan kaynaklanan özgüvenden yoksun büyümüş olmamız bizi buna iten..