26 Ekim 2011 Çarşamba

dostluk

Yakınımda olan herkesi kendimden uzaklaştırmış, birer birer kendime küstürmüştüm, sebebi basitti; çuvallamıştım...nitekim pilimin bittiğini kimsenin görmesini ve bana hayat hakkında nutuk çekmesini istemiyordum.

Günlerim kendi kendime geçirdiğim zamanlar seyrettiğim sabah dizileri, ev işi yemek ve günün yorgunluğunu attığım terasım, demli bir çay yapıp derin düşüncelere daldığım, anlardan ibaretti...Uyku sorunumu eczaneden aldığım reçetesiz uyku ilacıyla çözmüştüm...Artık etrafımda kimse kalmamıştı çünkü bana dayanamıyorlardı, işimede geliyordu açıkçası; rahat rahat bunalıma girip kendime işkence edebiliyordum en azından.

O günlerde Ran'ın ve şirinin beni sürekli ziyaret etmesi ilginçti, başımdan atmak için en doğuk tavrımı sergilememe rağmen.Beni ya olduğum gibi seviyor yada yaptığım tuhaflıkları sempati buluyorlardı, nitekim bu durum zamanla hoşuma gitmeye başlamıştı, en azından onların yanında istediğim kadar saçmalayabilirdim.Zamanla Ran ve şirin'in, insanlık değerlerine ters düşen durumun asıl arkanı dönüp gitmek kolayı seçmek olduğunu anlamıştım...Bana göre onlarda pek akıllı sayılmazdı hayatı dalgaya alan güçlü karakterleri ve insanlığa imza atacak nitelikteydi birbirleriyle olan ilişkileri...Birbirimize "çatlak, deli" diye hitap ediyor sorunların üstesinden birbirimize dayanarak gelebiliyorduk...Heval sonradan aramıza katıldı, zengin kızı olmasına rağmen, yaşadıkları onu aşacak nitelikte ve çarpıktı sanırım...Güçlüydü ve hayata karşı dimdik ayakta duruyordu...Bir arada keyifli zaman geçirdiğimiz, kardeşten öte bir dostluğa sahip olmuştuk zamanla.Neşe kaynağımız ve en güçlü karakterimiz Ran; "hey millet" dediğinde mıklatıs gibi çekerdi bizi kendine, bol kahkaha ve sitres makinasıydık, sanki bizler...Öyle kibar filan sanmayın, açardı ağzını yumardı gözünü, bazen" ne çok geliyorsunuz sıkıldım sizden" dediği bile oluyordu ama bir kez bile sallamadım, o kovdukça cazip geliyordu...Hele bir de şirinle gezip gezip Ran'a "çay yap geliyoruz "diyelim kıyameti koparırdı ama yine sallamazdık...

Aramızda kendiliğinden gelişen bir kural vardı, kimse kimseyi değiştirmeye çalışmazdı, her şey serbestti, delirmek hatta bağırmak, yeterki mutlu olsun!bitkisel hayattaki bir insanın nefes almasına, şükretmek gibiydi...Bir fanusun içinde gezinen, aynı cins balıklar gibi huzurluyduk beraber...

Yıllar sonra çil yavrusu gibi dağılana dek sürdü bu durum...O mahalleden taşınırken bir yarımda orda kalmış bir daha bu dostluğu bulamıyacağımı anlamıştım...Hiç bir zaman kendim olamıyacak, şirin görünmeye çalışarak idare edeğim yıllar vardı önümde, kimse beni dostlarım kadar anlayamazdı ve tüm hatalarıma rağmen ben olduğum için sevemezdi ki bunun için yıllar ve belli bir birikim gerekiyordu muhtemelen...

Mutluluğun kiminle ve nerde olduğunla ilgisi var bence , para tek başına bir işe yaramaz, sevgi dostluk gibi tamamlayıcı unsurlar arar...En değerli mücevherler ise yıkıntılar ve harabeler içinde saklıdır...

1 yorum:

  1. BEN BU RAN VE ŞİRİNİ BİR YERLERDEN ÇIKARACAM AMA.....:))

    YanıtlaSil