12 Ağustos 2011 Cuma

Göksu


Doğadan, çimenden, topraktan ne denli uzak kalıp, kendimizi taş binaların içine hapsettiğimizden beri, mutluluk kapımızı nadir çalar oldu...
Ben sabahları saat 6'da kalkıp göksupark'ta yürüyüş yapıyorum.Bir nevi ruhuma taktığım, mutluluk serumu gibi bir etki bırakıyor üzerimde.Sanki ormanın içinde, kırmızı başlıklı kız misali salına salına yürüyorum, baştan başa gölün etrafını..Bazen bir kablumbağa geçiyor önümden selam veriyorum.En çok kazların sabah gezintisini seviyorum.Her sabah grup halinde komşuya giden kız grubu gibi, bir telaş içindeler.Yeşil başlı göval ördek bile var, sevesim geliyor.Kendimi çoğu kez tebessüm halinde yakalıyorum ve ne kadar aç olduğumu toprağa.Gölün o sessiz ağırbaşlı hali, alıp götürüyor beni hayallere ve en son ne zaman hayal kurduğumu bile hayal edemezken!
Anneannemi hatırlıyorum hiç bunalıma deprasyona girdiğini bilmem.İnanılmaz bir kadındı. Dağlarda bayırlarda çalışarak geçirirdi gününü.Ağaçları diktiği fideleri çocukları gibiydi, sesli severdi şaşırırdım.Akşam eve gelince yığılır kalırdı yorgunluktan, bir çuval gibi devrilirdi bir köşeye.
Evimde çiçek yetiştiriyorum ve her gün su veriyorum çiçeklere.Hiç değilse yetiştirip büyüttüğüm bir iki yeşil dal mutlu ediyor beni...Bir kızılderili sözü der ki "ömür boyu mutlu olmak istiyorsan toprakla uğraş".Bizler alışveriş merkezlerini tercih ederek kendimizi yapay güzelliklerin batağına sürüklüyoruz.Yalnızlığa mahkum olmuşuz, sevgisiz bencil en önemliside kimsesiz ve yalnız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder